YA FENER, YA NEFER
Bir Perdelik Kısa Oyun
(Bir restoran. 3 masa ve sandalyeler. Her masada birer çift.)
(Ortadaki Çift)
Kadın: Aşkımm, keşke daha salaş bi yere gitseydik.
Erkek: Nooldu? Beğenmedin mi?
Kadın: Yooo, beğendim de, ne bileyim. Sanki lüks gibi biraz.
Erkek: Kızım, burası İstanbul’un en iyi Fransız Lokantası.
Kadın: Ay, napayım elin gavurlarını ben. Sarıyer’e gidip köfte ekmek yeseydik daha iyiydi.
Erkek: Oraya her zaman gidiyoruz. Bugün özel bir gün.
Kadın: Özel bi gün mü? Hayırdır, 14 Mayıs’ı ne zaman bayram ilan ettiler.
Erkek: O anlamda değil. İkimiz için özel.
Kadın: Yahu, bu baş başa ellinci akşam yemeğimiz. Nesi özel?
Erkek: Sabret biraz. Şimdi çok sıradan olabilir, ama ilerleyen saatlerde çok özel olacak.
Kadın: Allah, Allah. Bir sürpriz mi yapıcan yoksa bana. Şöyle yanarlı dönerli.
Erkek: Yok, aşçıya özel sipariş verdim. Defneyaprağında pişirilmiş gergedan dili servis edecek bize.
Kadın: O ne be? Bilmediğim şeyi yemem ben.
Erkek: Kızım yemekle ilgili değil sürpriz, geceyle ilgili.
Kadın: Haaa. Anladım. Alkolü yüklenip, Leyla olunca, sana kahve içmeye gidecez. Sonrası malum. Bu mu sürpriz?
Erkek: Yahu çıldırtma adamı. Biraz sabırlı ol diyorum sana.
Kadın: Aman aman, istemiyorum, öyle sürpriz falan. Yemeği yiyelim, ondan sonra evlerimize dağılalım.
(Garson gelir. Ciddi. Genizden konuşur. R’leri G gibi söyler.)
Garson: Efendim iyi akşamlar diliyorum. Mönü’den tercihlerimizi belirledik mi?
Kadın: Vallahi baktık biraz ama, pek bi şey anlamadık.
Garson: Hanfendi, restoranımız zengin bir Fransız mutfağına sahiptir. Dilerseniz ben yardımcı olayım.
Kadın: Çok iyi olur.
Garson: Öncelikle, şarap tercihimiz nedir? (Erkeğe) Kırmızı? Beyaz?
Erkek: En büyük Türkiye!
Garson: Efendim?
Erkek: Şaka yaptım. Sen ne dersin hayatım?
Kadın: Fark etmez, söyle birini. Ama tatmak için getirmesinler, rica edicem. Hiç bi halt anladığımız yok. O ağızda gargara seremonisini çekemem yarım saat.
Erkek: Tamam, tamam. Kırmızı olsun.
Garson: Hangi yöreden tercih ederiz?
Erkek: Hangi yöre mi? Vallahi ben İzmir’liyim. Ege Yöresi olsun.
Garson: Efendim, Fransa’nın… Fransa’nın hangi yöresi?
Erkek: Fransa’nın mı? Hangi yöreleri var ki? Siz söyleyin, biz çoktan seçmeli yapalım.
Garson: Hay hay. bojole? (kadın erkek şaşkın birbirine bakar.) berjerak… bordo?
Kadın: Bordo olsun bordo. En sevdiğim renktir bordo.
Garson: Tabi efendim. 1998 yılı özel bir bordo şarabım var. Dilerseniz onu ikram edeyim sizlere.
Kadın: 98 mi? Daha yenisi yok mu onun?
Erkek: Hayatım, eski şarap her zaman iyidir. Şarap durdukça güzelleşir.
Kadın: Olur mu canım. Her gıdanın bir son kullanım tarihi var. Zehirlenmeyelim akşam akşam.
Garson: Efendim, bahsettiğim şato dö vien bir şaraptır. Damak tadınıza hitap edeceğini düşünüyorum.
Erkek: Tamam o olsun? Yemek olarak?
Garson: Tabi ki. Bu gecenin spesiyali şato biryan.
Kadın: Bu Fransız’lar da her şeyin önüne bi şato eklemişler.
Erkek: Duymuştum ismini daha önce. Ama domuz eti falan olmasın içinde.
Garson: Sığır efendim sığır.
Erkek: Tamam ondan olsun o zaman. İkimize de. Yanına da bi şeyler ayarla artık.
Garson: Başüstüne efendim. (çıkar)
Kadın: Sürprizin neymiş söyle bakalım. Çok merak ettim.
Erkek: Acele etme. Zamanı geldiğinde…
(Sağdaki çift)
Saadet: Vallahi tebrik ediyorum seni, Rıfkı. Başka gidecek yer yokmuş gibi, tuttun beni buraya getirdin. Fransız Restoranıymış. Ayol biz Türkçeyi zor hallediyoruz.
Rıfkı: Öyle deme Saadet. Çok güzel bir restoran burası.
Saadet: Sen nerden biliyon? Yoksa, gizli gizli başka kadınlarla mı geliyon buraya.
Rıfkı: Yok be hayatım, kimle gelicem. Arkadaşlardan duymuştum.
Saadet: Vallahi hiç beğenmedim. Attılar önümüze bi parça peynir. Bi şişe de üzüm suyu. Şarap mıdır, sirke midir belli değil. Midem kıyıldı vallah.
Rıfkı: Yemekler gelir şimdi. Lütfen sesini yükseltip beni mahcup etme.
Saadet: Normal olaraktan konuşuyorum Rıfkı, sesimi falan yükselttiğim yok. Gidecektik bi ocak başına, Adana’sı Urfa’sı, adam gibi doyuracaktık karnımızı.
Rıfkı: Özel bi akşam olsun dedim. Evlilik yıldönümümüzü ocak başında mı kutlasaydık.
(Garson girer. Ortadaki çiftin önüne birer tabak koyar, şarap doldurur. Erkek şaraptan bir yudum alıp, beğendim işareti yapar. Garson gider.)
(Soldaki çift)
Aslı: Durgunsun bu akşam, bi sorun mu var?
Murat: Yok bi şey.
Aslı: Geldiğimizden beri doğru dürüst bir muhabbet çıkmadı ağzından.
Murat: İşler. İşler canımı sıkıyor biraz. Kaçıp gidesim var.
Aslı: Başlama yine. Her seferinde aynı şeyler. İşleri bahane edip, atıyorsun kendini yurtdışına. Sonra Facebook’larda, Twitter’larda, Ukrayna’lı güzellerle boy boy resimlerini yakalıyorum.
Murat: Fotomontaj onlar. Konuştuk daha önce. Rakiplerim beni karalamak için yapmış.
Aslı: Böyle karalamaya can kurban. Benim bildiğim, erkekler için gurur kaynağı olur böyle resimler. Karalamak içinmiş? Çocuk mu var karşında.
Murat: Lütfen, diyorum Aslı. Üstüme gelme.
Aslı: Ben sıkıldım artık Murat. Böyle bir evlilik istemiyorum.
Murat: Yaa, şuraya iki lokma bi şeyler yiyip, keyif yapmaya geldik. Yine zehir etme ne olur.
(Ortadaki Çift)
Erkek: Say dese, İzmir’in ilçelerini sayamam. Adam kalkmış bana Fransa’nın yörelerini soruyor.
Kadın: Vallah Fransa’da bir yer bilirim, o da Paris.
Erkek: Bende Cannes’i bilirim, üstüne de yer tanımam.
Kadın: Cannes neresi be. Kan olmasın o.
Erkek: Hani şu film festivali var ya, sahili falan, işte orası.
Kadın: Kan o canım kan.
Erkek: Neyse ney. Paris’ten iyidir.
Kadın: Paris bi tanedir. Aşkın başkenti.
Erkek: Aşkın başkenti mi? Başkenti Paris’se, simgesi de Eyfel Kulesi olur o zaman.
Kadın: Eyfel Kulesi mi? Neden?
Erkek: Kule diyorum kızım, çadır olayı yani.
Kadın: İğrençsin. Aşk, seks demek değil bi kere?
Erkek: Ya ne peki?
Kadın: Aşk romantizmdir.
Erkek: Fazla romantizm, romatizma yapar ama.
Kadın: Özel bir gece olacak dediğin bu muydu? İğrenç iğrenç espriler.
Erkek: Ne oldu beğenmedin mi?
Kadın: Hayatım böyle devam edecekse, iptal edelim siparişleri, kalkalım yavaş yavaş.
Erkek: Şaka yaptım ya, kızma hemen. Saçların çok güzel olmuş bu arada.
Kadın: Fark ettin demek?
Erkek: Tabi fark ettim, kestirmişsin.
Kadın: Kestirmiş miyim? İnanmıyorum sana ya. Ben de fark ettin diye seviniyorum.
Erkek: Kestirmedin mi?
Kadın: Hayır efendim kestirmedim. Boyattım.
Erkek: Boyattın mı? Kızım on senedir, saçların hep bu renk senin.
Kadın: Bu renk ha? Yazıklar olsun.
(Sağdaki çift)
Saadet: Üç hafta oldu hala bitiremedin yazlığın tadilatını. Yaz kapıda Rıfkıcığım. Çimento torbalarının arasında güneşleniriz artık.
Rıfkı: Aksiliklerin ardı arkası kesilmiyor Saadet, ben ne yapayım?
Saadet: Sorun aksiliklerde falan değil, senin beceriksizliğinde.
Rıfkı: Öyle söyleme, ustalarla uğraşmak kolay mı sanıyorsun.
Saadet: Rıfkıcığım sen böyle pısırık olduğun sürece, değil usta, mühendis getirsek kıymeti yok. Ayol ben seni ustalara göz kulak olasın diye gönderiyorum, sen onlara çay kahve yapıyorsun. Adamlar çay kahve içip, kek börek yemekten iş yapamıyor.
Rıfkı: Ne yapayım hayatım. Yorulmuş adamlar. Bi soluklansınlar dedim.
Saadet: Hadi çayı anladım da, kekler börekler neyin nesi?
Rıfkı: Yahu ayıp, kuru kuru çay mı ikram edilir insanlara.
Saadet: Evde canım çekiyor, bi bazlama istiyorum senden, kırk dereden su getiriyorsun. Ama ustalara açma yufkadan kol böreği yapıyorsun.
Rıfkı: Ne yapayım Saadet, hazır fırın kızmışken, ikisini de çıkarıverdim aradan.
Saadet: Vallahi tebrik ederim seni. Biz adamlara iş yapsınlar diye para ödüyoruz. Sen onları çalıştırmamak için elinden geleni yapıyorsun.
Rıfkı: Aç açına mı çalışsın insanlar.
Saadet: Evde de bu kadar hamarat olsan keşke.
Rıfkı: Teessüf ederim Saadet. Değil miyim?
Saadet: Ne bileyim. Bi süpürge tutuyorsun. İki saat.
Rıfkı: Ama bi yandan da çamaşırları makineye atıyorum.
Saadet: Vallahi onu bunu bilmem. Cumartesi Pazar, zor bitiriyorsun temizliği, ütüyü. Öyle olunca da yemek bana kalıyor mecburen.
Rıfkı: Sen de yardımcı olsan bi yandan, çabucak hallediveririz. Sen bütün işi bana yıkıyorsun. Cumartesi manikürün pedikürün, Pazar günü fitnısın. Allah aşkına hafta içi ne yapıyorsun sen?
Saadet: Ay, üstüme gelme Rıfkı, vallahi bozuşuruz. Altı üstü bi konkenim var, onu da burnumdan getirme. Bütün kızlar toplanıyor, ben gitmeyim mi?
Rıfkı: Biraz da evle, çocuk çocukla ilgilensen.
(Soldaki çift)
Murat: Ben senin alışverişine, kokteyline karışıyor muyum?
Aslı: Ama seninle beraber gitmek istiyorum ben.
Murat: Kadınların takılarını ve kokularını yarıştırdığı partiler beni sarmıyor.
Aslı: Yoruldum artık, insanlara, Murat’ın işleri çok, Murat iş gezisinde, Murat bilmem nerde demekten.
Murat: Nişantaşı’nda sezon açılışlarını koştururken, nerde olduğum önemli değildi ama.
Aslı: Artık, yanımda olmanı istiyorum.
Murat: Artık? Bi zamanlar felsefen, “kartlarımı ödesin, ne hali varsa görsün”dü.
Aslı: Ama biz bir aileyiz Murat, unutma.
Murat: Tebrik ederim seni, bunu anlamış olman çok şaşırtıcı.
Aslı: Böyle konuşma kalbimi kırıyorsun.
Murat: Kırılacak bi şey yok. Ben sana yemeğe çıkalım dedim, sen botoksu nereme yaptırayım diye sordun. Tatile gidelim dedim, Nermin’e kocası Jaguar Kürk almış dedin. Şimdi mi aklına geldi karı koca olduğumuz.
Aslı: Her şeyin üzerine bir sünger çekelim. Ve yeni bir sayfa açalım ilişkimizde.
(Ortadaki Çift)
Erkek: Bütün gece somurtacak mısın böyle?
Kadın: Beni önemsemediğini düşünüyorum.
Erkek: Olur mu hayatım ya.
Kadın: Ama bendeki değişiklikleri fark etmiyorsun.
Erkek: Bi ton açtırmışsın, nasıl fark edeyim?
Kadın: Geçende de lens takmıştım. Onu da fark etmedin.
Erkek: Olur mu ya, deniz gözlüm diye seslenmiştim sana.
Kadın: Ama lensim siyahtı.
Erkek: Tamam işte, Karadeniz anlamında yani.
Kadın: Her seferinde aynı şey. Randevuya kardeşimi göndersem farkına varmayacaksın.
Erkek: Yok canım o kadar da değil. Bi kadınla erkeği ayırabilirim her halde.
Kadın: Hiç sanmıyorum ya neyse. Hadi söyle artık şu sürprizi?
Erkek: Gecenin sonunda söylücektim ama, neyse… (ayağa kalkar. Cebindeki kutudan bir yüzük çıkarır.) Çok affedersiniz… Bir iki dakikanızı almak istiyorum. Şu elimde görmüş olduğunuz yüzük…
Kadın: İnanmıyorummmm…
(Erkek hariç sahnedeki herkes donar. İçeri biri girer.)
Biri: Aklıma gelen şeyi yapmıycaksın herhalde.
Erkek: Aklına gelen şeyi mi? Sen kimsin?
Biri: Bir tost.
Erkek: Tost mu?
Biri: Pardon dilim sürçtü. Bir dost.
Erkek: Seni tanımıyorum. Ne istiyorsun benden?
Biri: Büyük bir hata yapmadan önce seni uyarmak istedim.
Erkek: Ne hatası ya. Ben, sevgilime evlenme teklif edecektim.
Biri: İyi bok yiyecektin. İşte bunun için burdayım ben.
Erkek: Ama ben… bu yüzük…
Biri: Sok onu… cebine. Oğlum sende hiç akıl yok mu?
Erkek: Ne oldu dostum ya?
Biri: Sağına soluna bakmıyon mu sen?
Erkek: Nooldu ki?
Biri: Oğlum, evlenen erkeklerin evriminden iki örnek var yanı başında. Biri “evim evim güzel evim” erkeği, diğeri “saldım bayıra mevlam kayıra” erkeği. Birkaç örnek daha var da, pastanın en büyük dilimi bunlarda.
Erkek: Ne pastası ya, ne dilimi?
Biri: İstatistik pastası oğlum. Gazete okumaz mısın sen?
Erkek: Haaa. Anladım.
Biri: Biliyorsun, heykeltıraşlar ellerindeki kayaları yontarak, kafalarında tasarladıkları şekilde heykeller yaratırlar. Kadınlarda heykeltıraşlar gibidir. Evlendiği erkekleri, isteklerine göre şekillendirirler. Fakat ortaya çıkan şeyden pek memnun olmazlar, ama malzeme bozulmuştur artık. Eski formuna geri dönmez.
Erkek: Eeee?
Biri: Eeeesi, o söylemeyi düşündüğün cümleyi söylersen, sen de bir üretim hatası olacaksın. Şimdi kararını yeniden gözden geçir. Ya denizde fener, ya sürüde nefer! Kararını ver. (çıkar.)
Erkek: Ne diyordum. Şu elimde görmüş olduğunuz yüzük…
Kadın: Canımmm. Çok tatlısın.
Erkek: Pırlanta bir tek taş olup, 0.50 kırattır ve değeri üç bin liradır.
Kadın: Görgüsüzlük yapma.
Erkek: Sertifikasıyla beraber bin yedi yüz elli liraya evet yanlış duymadınız bin yedi yüz elli liraya SA-TI-YO-RUM.
PERDE