Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

HIDIR MIDIR, MÜDÜR MÜDÜR?


Bir Perdelik Kısa Oyun


(Bir ofis. Ortada bir masa, önünde ikişerli dört koltuk vardır. Masanın yanında ayaklı bir askılık vardır. Müdür masasında oturmuş, gazete okumaktadır.)

Şevki: (Elinde dosyalarla girer.) İstediğiniz bütün dosyaları hazırladım Hıdır Bey, hepsi burda. (sakar bir tiptir, dosyaları düşürür.) Affedersiniz, çok çok özür dilerim, hemen toparlarım merak etmeyin.

Hıdır: Yahu ne sakar adamsın sen.

Şevki: Üzgünüm efendim, yanlışlıkla oldu.

Hıdır: Topla hadi topla. Geliverecekler şimdi, rezil edecen beni.

Şevki: (Evrakları toplarken) Tamam efendim tamam, hemen topluyorum. Bu entegre huzurevi projesi, bu çok tatlı otopark dosyası, bu da hastane. Hepsi tamam. Raporları da dosyaların içinde.

Hıdır: İyice kontrol ettin dimi? Rezil olmayalım insanlara.

Şevki: Olur mu efendim. Her bir dosyayı satır satır, sayfa sayfa kontrol ettik.

Hıdır: Ettik?

Şevki: Evet, ettik. Ettik derken, ailecek anlamında.

Hıdır: Ailecek mi?

Şevki: Evet efendim ailecek. Kız okudu, oğlan yazdı, hanım da temize çekti.

Hıdır: Raporları çocuklara mı yazdırdın sen?

Şevki: Hanım da yardım etti.

Hıdır: Yahu sende hiç akıl yok mu? Az sonra holdingin yönetim kuruluyla, siosu gelecek. Onlara senin çocukların yazdığı dosyaları mı sunucam ben şimdi.

Şevki: Öyle demeyin efendim, özellikle tembih ettim çok dikkatli olun diye. Ayrıca ben de hepsini tek tek kontrol ettim. Vallahi Hıdır Bey tek başıma yapsaydım hayatta yetiştiremezdim.

Hıdır: İşe bak yahu biz adama görev veriyoz, o gidiyo hanımına rapor hazırlatıyo.

Şevki: Ama efendim…

Hıdır: Aması maması yok Şevki. Bu dosyaların ne kadar önemli olduğunu söyledim sana.

Şevki: Efendim akşam ona kadar çalıştım ofiste baktım olacak gibi değil…

Hıdır: Sen de eve götürdün. Ev ödevi değil ki bu Şevki, şirketin yatırım projeleri. Bi bokluk çıkarsa ne diycem ben adamlara?

Şevki: Çıkmaz efendim çıkmaz. Vallahi çıkmaz. Benim oğlanın da kızın da dersleri hep pekiyidir. Hanım da liseyi teşekkürle bitirmiş.

Hıdır: Başlatma şimdi teşekkürüne takdirine. Yahu adamlara brifing vericez, brifing. Çocuk oyunu değil bu.

Şevki: Siz meraklanmayın efendim, hiç bi sorun çıkmaz. Güvenin bana.

Hıdır: Neyse, neyse tamam. Bu saatten sonra yapıcak bi şey yok. Sen git işleri toparla şimdi. Yöneticiler gelince çağıracam seni.

Şevki: Tamam efendim çıkıyorum ben. (Geri geri çıkarken askılığa çarpar.) Pardon, affedersiniz. Çok çok özür dilerim. (Askıyı kaldırıp çıkarken kapıdan giren sekretere çarpar.) Pardon Naciye Hanım, özür dilerim. (çıkar)

Naciye: Önemli değil. (çıkınca) Ne salak adam bu ya! (Ağzında sakız, üzerinde dekolte bir kıyafet vardır. Şımarık) Öyle di mi Hıdoş?

Hıdır: Öyle, öyle. Ama naapacan elde başka malzeme yok, idare etçez artık. Sen naaptın? (süzer.) çok güzel, çok güzel tam istediğim gibi. Bak sakın unutma. Bi şey istedik mi, çay kahve falan, sallana sallana getir. Koyarken heriflerin burnunun dibine kadar sokul. (Naciye masanın köşesine oturur, Hıdır kadını koklar) tamam parfümde gayet iyi, bol bol sürmüşsün. Çok güzel.

Naciye: Vallahi koca şişeyi boşaltım üstüme. Bi şişe parfüm borcun var unutma.

Hıdır: Tamam tamam alırız. Söylediğim gibi heriflerine dibine kadar sokul. İçecekleri koymak için eğildiğinde (göğüslerini işaret eder) çatalı mutlaka göster.

Naciye: Tamam ayol sen hiç merak etme. Özellikle bu bluzu giydim, dekoltesi derin diye.

Hıdır: Çok güzel. Remzi Beye daha yakın davran. Remzi bey önemli. Çok önemli. Adam koca holdingin yönetim kurulu başkanı. İki kere girip çıktın mı odaya işi mişi unutur. Ne kart zamparadır o.  Salih bey biraz saftır ama bakma sen onun öyle göründüğüne. Adamı ayakta sever haberin olmaz. Ona da gerekli ilgi ve alakayı göstermeyi unutma. Adam sio kızım boru değil.

Naciye: Tamam ya iki gündür anlatıyon. Anladım. Salak değiliz herhalde.

Hıdır: Yok canım estağfurullah, ne salağı. Ben bi kere daha anlatayım dedim, her ihtimale karşı.

Naciye: Bu işi kıvırırsak yemek sözün var unutma.

Hıdır: Unutmam unutmam merak etme sen. Sevil hanıma ne yapıyorduk?

Naciye: Sevil mi? (düşünür.) Aaaaa? Naapıyoduk?

Hıdır: Yahu elli kere anlattım ya, ne çabuk unuttun.

Naciye: Ha hatırladım, görmemezlikten geliyoduk.

Hıdır: Olur mu ya, ne görmemezliği. Kadın yönetim kurulu başkan yardımcısı, nasıl görmezsin?

Naciye: Eeee, naapıyoduk o zaman?

Hıdır: Allahım sen büyüksün, sen sabır ver yarabbi. Naciye, bak son kez anlatıyom. Yaz kafanın bi köşesine. Sevil hanımı onore ediyoruz, naapıyoruz, onore ediyoruz. Anladın mı?

Naciye: Anladım anladım. Da onore etmek ne demek, onu anlamadım.

Hıdır: Kompliman yapıyoruz yani kompliman. Okey?

Naciye: Kompliman mı? Ha evet kompliman. Ne demekti o ya, hatırlıyorum bi keresinde çengel bulmacada da çıkmıştı. Neydi ya neydi?

Hıdır: Allahım sen aklıma mukayyet ol. Kızım, kompliman demek iltifat etmek demek. Senin anlayacağın dilde söyleyim, pohpohlamak yani. Anladın mı şimdi.

Naciye: Ha, anladım anladım.

Hıdır: Mesela “aaa Sevil hanımcığım vallahi bu elbiseyle manken gibi olmuşsunuz” ya da ne bileyim “hangi kuaföre gidiyorsunuz, tarif edin bende oraya gideyim” gibi şeyler. Anladın mı?

Naciye: İkide bir anladın mı diye sorma, anladık her halde. Şey de deyim mi “kocanız ne şanslı adam böyle güzel bir kadınla birlikte” falan tarzı şeyler.

Hıdır: Sakın ha, sakın.

Naciye: Yani çok güzelsiniz anlamında.

Hıdır: Olmaz sakın ha. Kızım kadın hiç evlenmemiş. Sorun da orda zaten. Kompleks olayı yani.

Naciye: Haaa, anladım şimdi. Kadın evde kalmış, o yüzden gergin.

Hıdır: Aferin sana.

Naciye: Evlenemeyince de tabi, çoluk çocuk falan da yok.

Hıdır: Vallahi bravo.

Naciye: Çocuk falan olmayınca da, kendini işe adamış, buralara gelmiş.

Hıdır: Süpersin. Senden beklemediğim bi performans sergiliyorsun.

Naciye: Dalga geçme ama yalan mı?

Hıdır: Doğru tabi canım çok doğru. Başta koca yok, çocuk yok. Salmış kendini kariyer dünyasına.

Naciye: Bizde de onlar yok ama bak hala sekreterlik yapıyoz.

Hıdır: Öyle deme sende çok büyük bir potansiyel var (kadını süzer) biraz daha çabalarsan geleceğin çok parlak.

Naciye: Gerçekten mi? Dalga geçmiyosun dimi?

Hıdır: Ne dalgası ya, bak söylemişti dersin 3 – 5 seneye benim yerime genel müdürsün burada yeminle.

Naciye: Ciddi misin Hıdoş ya? Ay ben çok sevindim şimdi.

Hıdır: Tabi kızım. Senin tek eksiğin üniversite, onu da bitirdin mi tamamdır.

Naciye: Tamam işte, okuyorum ben zaten, Açık Öğretim fakültesi Halkla İlişkiler bölümü birinci sınıf.

Hıdır: Kaç sene oldu ya, hala birde misin sen?

Naciye: Üç. Ama bu sene kesin geçicem ikiye.

Hıdır: Tamam işte bak gördün mü, biraz daha gayret etsen, bitirirsin bile.

Naciye: Bitiririm dimi Hıdo, bitiririm dimi?

Hıdır: Tabi canım. Ondan sonra ver elini mastır.

Naciye: Mastır mı? O ne ki?

Hıdır: Boş ver sen şimdi mastırı falan normali bitir önce gerisi gelir.

Naciye: Düşünsene kapıda bi tabela “Genel Müdür – Naciye Peksimet” hayali bile güzel. Gerçi o zaman belki soyadımı değiştiririm, mahkeme kararıynan. Şey falan olabilir mesela Barbaros. İnsanın ağzını dolduruyor dimi Barbaros, Naciye Barbaros?

Hıdır: Evet evet süper olur.

Naciye: Hıdoş, senin soyadın da kötü aslında. Hiç değiştirmeyi düşünmedin mi?

Hıdır: Yooo, ben memnunum soyadımdan.

Naciye: Hıdır Mıdır. Mıdır... Böyle soyadı mı olur ya?

Hıdır: Bana bak dalga geçme soyadımla bozuşur ha.

Naciye: Bi anlamı var mı peki? Ne demek Mıdır?

Hıdır: Dedemler Bulgaristan da Mıdır diye bir köyde yaşıyormuşlar Türkiye’ye göç etmeden önce. Sonra buraya gelince soyadı olarak da onu seçmiş dedem, nostalji olsun diye.

Naciye: Vallahi dedene on puan veriyorum, çok süper bi soyadı seçmiş kendine.

Hıdır: Dinime küfreden Müslüman olsa bari. Peksimet. Senin soyadın çok güzel sanki.

Naciye: Öyle deme ama, çok acıklı bi hikayesi var Peksimetin.

Hıdır: Peksimetin hikayesi mi olur be.

Naciye: Olmaz mı ya. Dedemler, savaş yıllarında her öğün peksimet yerlermiş. Tabi savaş var, kıtlık felan var. Savaş bitince de dedem demiş ki; “nimete saygımız olsun, soyadımız peksimet konsun”. Onun için yani.

Hıdır: Allah rahmet etsin. Çok vefakar adammış. O zaman deden şimdi yaşasaydı kesin Burger falan koyardı soyadınızı.

Naciye: Dalga geçme Hıdoş ya, ölmüş insanlarla dalga geçilmez. Çok günah.

Hıdır: Tamam tamam hadi işimize bakalım artık. Eli kulağında damlarlar şimdi. Hadi git hazırlan sen, makyajını falan tazele.

Naciye: Tamam gidiyorum. Yemeği unutma ama. (kıvırta kıvırta çıkar)

Hıdır: Tamam tamam unutmam. Sen hayırlısıyla kıvır şu işi de. (telefona sarılır.) Alo Sami hemen Kalamış Restoranı ara. Akşam için dört kişilik rezervasyon yaptır. Deniz kenarı olsun, akşama misafirlerim var. (Gazeteyi toparlar, kaldırır. Masasını düzeltir.)

Şevki: (Elinde bir dosyayla, telaşla içeri girer.) Efendim efendim, dosyanın biri bende kalmış onu getirdim.

Hıdır: Yahu kapıyı çalsana be adam, öyle paldır küldür.

Şevki: Misafirler gelmeden yetiştireyim dedim.

Hıdır: Hani tamdı çalışmalar? Allah bilir dosyalarda da neler yok neler? Rezil olmam inşallah.

Şevki: Mümkün değil efendim. Söylüyorum tek tek kontrol ettim hepsini.

Hıdır: Görücez görücez. Tamam sen çık şimdi. Misafirler gelince çağırıcam tekrar.

Şevki: Tamam efendim çıkıyorum, telefonunuzu bekliyorum. Çekinmeden arayın, uçar gelirim.

Hıdır: Şevki uzatma çık hadi.

Şevki: (Geri geri çıkarken) Tabi efendim tabi. Görüşürüz.

Naciye: (Girer.) Hıdooooşşş, misafirlerimiz geldiii. (Geri geri çıkan Şevki ile çarpışırlar.) Çüşşşş.

Şevki: Pardon Naciye hanım. Kusura bakmayın.

Naciye: Dikkat etsene biraz. Üstüme çıkacaktın. Buyrun efendim, geçin şöyle.

Şevki: (Çıkmaya çalışırken misafirlere çarpar.) Pardon. Pardon. Afedersiniz.

Hıdır: (Yerinden kalkar misafirleri karşılar.) Kusura bakmayın efendim, bizim muhasebeci. Sakardır biraz. Buyrun buyrun geçin şöyle. Hoşgeldiniz, safalar getirdiniz.

Remzi: Hoşbulduk Hıdır bey. (Tokalaşır)

Salih: Merhaba. (Tokalaşır.)

Hıdır: (Sevil hanımla tokalaşırken) Bu ne şıklık böyle, vallahi mankenlere taş çıkartırsınız.

Sevil: (Suratsızdır.) Mersi Mersi. Yine başladınız maskaralığa.

Hıdır: Teessüf ederim Sevil hanım. Yalan mı Allah Aşkına. Siz söyleyin Salih bey, değme mankenin esamesi okunur mu Sevil hanımın yanında.

Salih: Vallah efendim biz de kendisini (Yutkunarak) pek beğeniriz aslen.

Sevil: Salih? … Bey.

Salih: Yani maşallah diyorum, başka da bi şey demiyorum.

Sevil: Tamam tamam. Gene konuyu sulandırdınız. Hemen toplantıya geçelim, işimiz çok.

Remzi: Evet Hıdır bey hemen projeleri değerlendirelim, yatırıma başlayalım. Hazır mı dosyalar?

Hıdır: Olmaz mı efendim, hepsiyle teker teker ilgilendim.

Remzi: İnşallah pürüz yoktur. Projeler hazır diye toplantı istediniz. Bu iş yoğunluğunda kalktık buraya geldik.

Hıdır: Tabi efendim hiç şüpheniz olmasın. Ama önce bi şeyler içseydik.

Remzi: İçeriz, içeriz, acelesi yok. Bi başlıyalım önce hayırlısıyla.

Hıdır: Tabi efendim tabi, siz nasıl uygun görürseniz. Efendim, önce entegre huzurevi projesini takdim edeyim sizlere. (klasörden üç tane naylon dosya çıkarır, diğerlerine birer tane verir.) Bu projenin Türkiye’de bir benzeri yok. İlk ve tek olacak inşallah.

Salih: Entegre derken?

Hıdır: Efendim şöyle izah edeyim. Entegre demek… Yani, yaşlının huzurevine kabulünden, sene-i devriye mevlidine kadar geçen tüm hizmetler anlamında. Tümü tarafımızdan yerine getirilecek.

Sevil: Sene-i devriye mevlidi ne ayol?

Hıdır: Mevtayı toprağa verdiğimiz günün yıldönümü efendim. Adettendir, ilk sene mutlaka mevlit okutulur.

Sevil: Hıdır Bey, Hıdır bey, ne mevlidi, ne mevtası? Ayol, huzurevi yapıyoruz biz, gasil hane değil.

Hıdır: Öyle demeyin Sevil Hanım, bunlar da önemli şeyler. Biz bu projeyle, yaşlı yakınlarını büyük bir yükten kurtarmış olucaz. Adam gelecek anasını, babasını… Neyse, teslim edicek, gidicek. Ondan sonra sen sağ, ben selamet. Yok ölümüydü, yok helvasıydı, mevlidiydi, hiçbir şeyle uğraşmayacak.

Sevil: Alemsiniz vallahi. Nerden geliyor böyle şeyler aklınıza? (diğerlerine) Çok da mantıksız değil hani.

Hıdır: Kesinlikle efendim kesinlikle. Dosyaları incelerseniz, projenin detaylarını görüp, bana hak vereceksiniz. (Diğerleri dosyayı karıştırır)

Remzi: Hadi camiyi, kafeyi, çardağı anladık da, nikâh dairesi de neyin nesi?

Hıdır: O da huzurevimizde ikinci baharı yaşamak isteyen çiftler için.

Salih: İkinci bahar mı?

Hıdır: Evet efendim, malum yalnızlık Allah’a mahsus. Hani anlaşan, sevişen yaşlılarımız olursa, onları da Allah’ın emri peygamberin kavliyle baş göz etmek için.

Sevil: Vallahi benim gözüm tuttu bu projeyi.

Hıdır: Söylediğim gibi efendim, huzurevimizde hiçbir detayı atlamadık, animasyon ekibimiz bile olacak.

Salih: Animasyon ekibi mi? (Biraz düşünür. Onay bekleyerek) Yaşlıları eğlendirmek için?

Hıdır: Sadece eğlendirmek değil efendim, kimi zaman da kızdırmak.

Remzi: Kızdırmak mı? Hıdır beyciğim huzur evi burası, niye kızdıralım insanları?

Hıdır: Onları hayata bağlamak için efendim. Biliyorsunuz az miktarda stres, vücut direncini arttırır.

Sevil: Vallahi çok doğru. Kendimden biliyorum, ben bu fiziği yaşadığım stresli iş hayatına bağlıyorum.

Remzi: Ona ne şüphe.

Salih: Sevilciğim… Pardon, Sevil Hanımcığım, bir stres bir insana bu kadar mı yakışır yahu?

Sevil: Yalan mı Remzi Bey? Ben şimdi bi ev hanımı olsaydım, bu formumu koruyabilir miydim?

Remzi: Ev hanımlarının sorunu stres değil ki efendim, baklava börek. Yoksa çamaşırı, ütüsü, bulaşığı, yemeği… Evdeki stres az mı? Neyse efendim konumuza dönelim. Nasıl kızdıracaksınız insanları?

Hıdır: Efendim ekibimiz kimi günler huzur evinin bahçesinde futbol oynayacak.

Remzi: Eeee?

Hıdır: Ve topu da özellikle sakinlerimizin balkonuna kaçıracak. Sonrası malum.

Salih: Keseyim mi topunuzu hesabı.

Hıdır: Aynen öyle. İki de cam kırdırdık mı tamamdır.

Remzi: İlginç.

Hıdır: Bitmedi efendim, animasyon ekibimizin bir başka görevi de, el öpmek.

Sevil: El öpmek derken?

Hıdır: Bildiğimiz el öpmek. Hani bayramlarda oluyor ya, ondan. Bayramda ziyaretçisi gelmeyen yaşlıların ellerini öptüreceğiz onlara. Böylece manevi bir boşluğu daha doldurmuş olacağız.

Remzi: Laboratuar ne için peki?

Hıdır: Laboratuar? Ne laboratuarı?

Remzi: Ben bilmiyorum, size soruyorum. Ötenazi için kimyasal karışım elde edicez deme, bozuşuruz.

Hıdır: Ne laboratuarı efendim, ne ötenazisi?

Remzi: Bilmem, burada bir yığın kimyasal formül var. Bir laboratuar için değilse bunlar, ne için peki?

Hıdır: Formüller mi?

Remzi: Evet. Bak ne diyor “nitrik asidin formülü aşağıdakilerden hangisidir? A. N3O, B. H2O, C. HNO3”

Salih: C şıkkı, HNO3. Okulda gördüydük. Kimya dersinde. Oradan hatırlıyorum.

Sevil: Bu ne şimdi ya?

Hıdır: Bakayım efendim, sanırım bi yanlışlık olmuş.

Remzi: Yanlışlık falan yok Hıdır Bey. Basbayağı kimya dersi soruları bunlar.

Hıdır: (Dosyayı alır.) Müsaadelerinizle bi bakayım. (İnceler, mahcup bir şekilde…) Efendim dosyaları tasnif etsin diye, bizim muhasebeciye vermiştim. O karıştırdı herhalde.

Remzi: Hıdır Bey bu projelerin ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuz. Muhasebeciye teslim edilir mi Allah aşkına?

Hıdır: Biliyorum efendim biliyorum. Ama malumunuz işlerim çok. Yardım mahiyetinde şey etmiştim.

Remzi: Bana işim çok masalını anlatma Hıdır, senin burada ne işlerle meşgul olduğunu çok iyi biliyoruz.

Hıdır: Aman efendim teessüf ederim. Vallahi günahımı alıyorsunuz. Bu şirketin âli menfaatlerini korumak uğruna, ne sıkıntılara göğüs gerdiğimi bilemezsiniz.

Remzi: Tabi tabi.

Hıdır: Efendim dilerseniz, ben şu dosyaları halledene kadar sizlere de demli birer çay söyleyim. (Dosyaları toplar)

Remzi: Tamam içelim. Benim açık olsun.

Sevil: Ben de şekersiz rica edeyim. Malum formumu korumam lazım.

Hıdır: Tabi haklısınız efendim. (Telefona sarılır) Naciye hanım bize 3 çay. Biri açık, biri de şekersiz olsun. Bu arada Şevki’ye söyle, acil buraya gelsin.

Remzi: Biz de diğer projelere bakalım bu arada. Sırada ne var?

Hıdır: Efendim takdim edeyim. (Başka bir klasörden 3 dosya çıkarır, birer tane verir.) Yine eşi benzeri olmayan bir proje var sırada. “Çok Tatlı Otopark Projesi”

Salih: Çok tatlı mı? Çok katlı olmasın o?

Hıdır: Hayır efendim bi yanlışlık yok. Projemizin adı “Çok Tatlı Otopark”

Sevil: Bizimle dalga geçmiyorsunuz değil mi?

Hıdır: Yok efendim estağfurullah, ne haddime. Projeyi inceleyince, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Salih: Çok tatlı otopark olur mu yahu? Pastane mi burası?

Şevki: (Kapıyı çalıp, içeri girer.) Efendim beni istemişsiniz.

Hıdır: Şevkiiii… Gel, gel. (Dosyayı alıp, ilgili sayfayı gösterir) Bu ne bu, bu ne ha?

Şevki: (Hiçbir şey anlamamıştır. Şaşkın şaşkın bakar.)

Hıdır: Cevap ver, nedir bu?

Şevki: Ne nedir efendim?

Hıdır: (Sayfayı koparır, Şevki’ye uzatır.) Bu kimya sorularının, huzurevi dosyasında ne işi var?

Şevki: Kimya soruları mı?

Hıdır: Evet kimya soruları. Hem de çoktan seçmeli.

Şevki: Bi yanlışlık oldu herhalde.

Hıdır: Ben sana ne dedim. Bu dosyalar çok önemli, çok dikkat et demedim mi?

Şevki: Efendim, oğlan dosyalara yardım ederken, bi yandan da sınava hazırlanıyordu. Onun testleri karıştı herhalde. (Yöneticiler birbirlerine bakıp, kafa sallarlar)

Hıdır: Aferin tebrik ederim seni. Yahu kırk yılın başı bi yardım istedim senden, yüzüne gözüne bulaştırdın. Rezil ettin beni.

Şevki: Ama efendim…

Hıdır: Tamam, tamam. Hadi düzeltelim şunları. (Kenarda tartışmaya devam ederler.)

Naciye: (Girer, elinde bir tepsi ve 3 çay vardır. Ağzında sakızı çiğneyerek) Evvveeet, çaylarımız geldiiii. Açık olan kimindi?

Remzi: (Çapkın bir bakışla) Benim. Alayım. Ellerinize sağlık.

Naciye: Afiyet olsun. (Salih’e işveli.) Şekerli olan sizinki herhalde.

Salih: (İçine düşerek) Vallahi tebrik ederim, nasıl tahmin ettiniz?

Naciye: Bundan kolay ne var ayol. Kalan çayın biri şekerli, biri şekersiz. Sevil Hanımınki şekersiz olduğuna göre.

Salih: Güzel olduğunuz kadar, zekisiniz de.

Naciye: Mersiiii. (Döner, Sevil’e çayını verirken.)

Sevil: Ne demek istiyorsunuz siz?

Naciye: Bi şey demek istemiyorum. Şekersiz olan sizinki değil mi?

Sevil: Evet benim ki de, Sevil Hanımınki şekersiz ne demek?

Naciye: Yani Sevil Hanım dikkat eder anlamında söyledim.

Sevil: Neye dikkat eder? Kilolarına mı? Sen bana şişman mı demek istiyorsun?

Naciye: Bi şey demek istediğim felan yok.

Sevil: İster şekerli içerim, ister şekersiz, sana mı sorucam nasıl içeceğimi?

Naciye: Ay tamam be, nasıl içersen iç, bana ne.

Sevil: (Ayağa kalkar.) Hanım, hanım… Kendine gel, terbiyesizliğin lüzumu yok

Naciye: Asıl sen kendine gel. Senden terbiye dersi mi alıcam?

Hıdır: Naciye?

Sevil: Benim asabımı bozma. Senin karşında yönetim kurulu başkan yardımcısı var.

Naciye: Senin karşında da Naciye Peksimet var.

Sevil: O peksimetleri çıtır çıtır yerim ben.

Salih: Yahu hanımlar sakin olun.

Sevil: Ay nasıl sakin olucam Salih. Görmüyo musun densizin yaptığını?

Naciye: Densiz sensin. Kız kurusu.

Sevil: Ne, ne, ne? Ne dedin sen? Kız yolarım ben seni. (Naciye’nin saçlarına sarılır. Bir harbede yaşanır. Erkekler kadınları sakinleştirmeye çalışır.) Terbiyesiz seni.

Naciye: Terbiyesiz sensin.

Sevil: Bak hala konuşuyor. (Saldırmak ister, araya girerler) Hadi kalkın, kalkın gidiyoruz. Bi dakika daha kalamam burada.

Hıdır: Sevil Hanımcığım, projeler?

Sevil: (Önündeki dosyaları Hıdır’a fırlatır.) Hay projelerin batsın senin. Hep senin yüzünden bunlar. Seninle sonra hesaplaşacağız. (Sevil önde, diğerleri arkada çıkarlar.)


PERDE